ÖĞRETMEN KUTSALDIR...

Çikolatayı sevdiğimden mi bilinmez, rengi kahve bir yazı tahtası hediye etmişti dedem bana. Yaş beş...

Üstüne bir de renkli tebeşir seti... Ama öyle okullardaki gibi değil, bildiğiniz pastel boya formunda... Nereden buldun be adam?

Eline saç fırçası alıp şarkı söyleyenleri çok duymuşsunuzdur. Ben sunuculuk da yapıyordum aynanın karşısına geçip... O zaman benim kadar mikrofon diye tutturan yoktur ki yoktu öyle bir oyuncak zaten, dedem talan etmişti memleketi bulmak için! Ama bir radyo ziyaretinde görmüştüm kırmızı bir mikrofon, sonra televizyon ziyaretlerimde altın renklisi, gümüşü... Aşktı bu...

İlkokul öğretmenim tiyatro oyunlarında ve şiir okuduğumda mikrofon kullanırken sesimi çok iyi ayarladığımı söylemişti de havalara uçmuştum hayallere dalarken...

Birkaç kişilik aile üyeleri de olsa izleyici kitlesi fark ettiğim an dans da ederdim, komedi gösterileri de gelirdi akabinde... Piyano çalıyor gibi de yapardım komşunun tuşlu sehpasını bulunca...

Sahne insanıydım, o bi’ gerçekti. Belki de ekran... Hayallerime ve şimdilere atıfla...

Yazın bile öğretmencilik oynardık ya da ben organize ederdim illa oyunları, yaratırdım... Evcilik benim işimdi...

Annemin teyzesi o zamanlar “Bu kız ya yönetmen olacak ya öğretmen!” dermiş oyunlarımızı izleyip.

Kuzenim okula başladığında mavi önlük; beyaz mus çorap üzerine yine beyaz fırfırlı çoraplar ve tokalı, siyah, rugan, az topuklu ayakkabılar ve tabii örgülü, beyaz çiçekli tokalarla prenses gibi görünmüştü bana... Renkli çubukları, fasulyeleri, abaküsü... Daha nicesi... Şu okul denen yer peri masalı olmalıydı...

Kuzenim bir gün geçti dedemlerin buzdolabının önüne tahta yerine ve aldı dedemin kalemlerini, öğretmenim oldu. Ben de yazı yazmayı bilmiyorum tabii, kağıtlar verdi bana karalayayım diye, bir de boyama kitapları... O yazıların dolaptan nasıl çıktığı ayrı bir makale konusu lakin o gün bana layık görülen konum içime hiç sinmemişti...

Ortaokulda ilk kompozisyonum gazetecilik hakkındaydı. Tahtaya çıkarıp okutmuştu öğretmenim, çok sevmişti yazımı. “Sen gazeteci ol! “ diye de ısrar etmişti...

İlk İngilizce dersinde birçok İngilizce sözcük söyledi öğretmenim, kaç tanesini hatırlayacağımızı ölçtü. Bi’ heyecan parmak kaldırdım. Tüm sözcükleri söyleyiverdim bir anda! Daha önce ders alıp almadığımı sordu, ablam ya da ağabeyim olup olmadığını, bir şekilde daha önce bu sözcüklerle alakadar mıydım diye merak etti. Hayır, ilk kez duymuştum onları. O meşhur sözü söyledi sonra:

“Senden bir şey olacak ama ben görecek miyim bakalım!?“

O atanınca yerine gelen öğretmenime nicesine olduğum gibi öyle hayran olmuştum ki o da atanıp gidince sürekli mektup yazmıştım ona. İzini kaybettikten yıllar sonra sosyal medya sayesinde bulup on beş sene sonra memleketinde ziyaret ettim ve bu anıyı anlattım. İlk İngilizce öğretmenimi de bulmak istediğimi söyledim, “Öğretmenim bak gör!“ diyecektim.

Diyemedim...

Bana o cümleyi kurduktan iki yıl sonra... 99 depreminde... Kaybetmişiz... Onu da...

Göremedi...

O da...

Depremden ve kanser illetinden ve diğer sebeplerden kaybettiğim öğretmenlerimi sevgiyle anıyorum...

Tüm öğretmenlerime sevgiyle, aşkla... Bir yazıya sığmazsınız!.. Var olun! Layık olduğunuz hayatı yaşayın! Dilerim ...

“Ben bir öğretmenim, öğrenciliği hiç bitmeyen...”

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Gül Gökdemir - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Adapazarı Akşam Haberleri Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Adapazarı Akşam Haberleri Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Adapazarı Akşam Haberleri Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Adapazarı Akşam Haberleri Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.